Zamanın Coğrafyası

Robert Levine "Zamanın Coğrafyası" kitabından bir alıntı:

"...Aslında 19. yüzyılda, dünya hala tutarsız takvimler ve zaman dilimleri ile kaplıydı. O’Malley’e  göre,1860’ların sonunda yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde bile yaklaşık yetmiş farklı zaman dilimi vardı. Sanayi Devrimi tüm bunları değiştirdi. Yeni teknolojiler,faaliyetlerin daha önceleri hayal edilmeyen bir düzenleme ve tutarlılığını gerektiriyordu. Saat ana sahneye yerleşti. 1880 yılında, zaman dilimlerinin  sayısı yaklaşık elliye düşmüştü ve bilimciler zamansal standartların tamamen koordine edilebilmesi için yapılacak uygulamayı tartışıyorlardı.

Baskının çoğu, büyük hüsrana uğramış olan iki kaynaktan geliyordu: Demiryolu şirketleri ve hava  tahmincileri. Demiryolu taşımacılığı ağı için  tutarlı zaman standartlarının eksikliği, mantıklı ve verimli zaman çizelgeleri oluşturma konusunda bir kabus yaratmıştı. Genellikle birbirinden  birkaç  kilometre  uzakta  bulunanistasyonlar saatlerini farklı  standartlara  göreayarlıyor,  bu  nedenle  trenler  -en  azından  herduraktaki saatlere göre- zaman içinde geri ya dahızla  ileri  doğru  hareket  ediyordu.  Demiryolu istasyonlarında  sıklıkla  biri  demiryolu  saatini,öbürü de diğer yerel saati gösteren iki farklı saat bulunurdu. Örneğin, 1870’ler boyunca Buffalo, New York’taki  istasyonda  üç  farklı  saat  yer alıyordu: Biri Buffalo şehrinin saati, diğerleri de istasyondan geçen iki demiryolu hattı içindi.

Hava tahmincileri paralel bir sorunla karşı karşıyaydı. “Bir hava tahmininin nasıl yorumlanacağını bilmek zordu” diye anlatıyor O’Malley, “Wisconsin’de bir istasyon ‘Burada saat on iki ve yağmur  yağıyor’ derse, raporu okuyanların bunun güneş saatiyle mi, Milwaukee saatiyle mi, yoksa  bambaşka bir standarda göre mi on iki olduğunu bilmeleri gerekiyordu. Hava Durumu Bürosu ve uluslararası jeofizik cemiyeti  ısrarla standardizasyon istiyordu.”

Bu senkronizasyon isteklerinin ardındaki itici gücün büyük bir kısmı sanayileşmenin taleplerinin bir sonucuydu. Ama durum bununla sınırlı  değil:  “Zaman”ın bir ürün olarak pazarlanma  potansiyelini fark eden birkaç girişimci de vardı. Bu kişilerden ikisi, Samuel Langley ve Leonard Waldo, standardizasyon hareketinde özellikle önemli roller oynadı.

Sonradan Smithsonian Enstitüsü Sekreteri olan Samuel P. Langley, zaman koordinasyonu için artan talepten  kazanç sağlayan ilk kişiydi. 1867 yılında, Langley, Allegheny, Pennsylvania’daki can çekişen bir gözlemevinin yöneticiliğini devraldı ve buranın zaman kaydetme yeteneklerini hızla geliştirdi. Daha sonra Western Union’ı, gözlemevini  şehrebağlamak  konusunda  ikna  etti. Kısa bir süre sonra da zamanı, gözlemsel zaman sinyalleri biçiminde, Pittsburgh’daki sanayilere telgraf havalesi yoluyla kelimenin tam anlamıyla satmaya başladı.

Örneğin, Pennsylvania Demiryolu, Allegheny Rasathanesi’nin  zamanını  1871 yılında kendi resmi standartları olarak ilan etti ve Langley sinyallerini almak için yılda bin dolarlık bir anlaşma yaptı. Langley de,  birbirini  tutmayan çok sayıda yerel saat yerine tek bir standart saate sahip olmanın avantajları hakkında bir dizi makale yazarak standardizasyon konusunda kendi propagandasını yapmak için çaba sarf etti. Yerel saati, tıpkı “merkezileşmenin ilerlemesi ve ticaret ve seyahat  takası”nın  demode kıldığı yerel ağırlık ve ölçüler ya da yerel sikkeler gibi“ uydurma” ve “eskinin  bir yadigârı” olarak adlandırıyordu. Langley,  zamanı meta haline getirmiştir. Bu ise vaktin nakit olduğu fikri üzerine yeni bir bakış açısıydı.

Birkaç yıl sonra, Harvard’da ve daha sonra Yale’de benzer bir zaman hizmetinin yöneticisi olan Leonard Waldo bir  adım daha ileri gitti. Waldo zamanın bilimcilerin kontrolü altında olması gerektiğini savunarak konunun ahlaki boyutunu daha da yüceltti. “Doğru zamanın oluşturulması” diyordu, “doğası gereği eğitimseldir, çünkü yaşamak için gerekli günlük işleri  yapmada  kitlelere  belli bir kesinlik  telkin ederek, belki de daha sağlam bir ahlaka katkıda bulunur.” Fabrika işçilerinin ihtiyaçları hakkında demiryolu yetkililerine verilen bir raporda, Waldo şunu iddia ediyordu, “bu  insanlara kesinlik ve dakiklik alışkanlığı kazandıracak, istihdam süresi için verilen ücretler söz konusu olduğu müddetçe hem işvereni hem de işçiyi aynı katı tarafsızlıkla etkileyecek bir hizmet, devlet için büyük bir fayda sağlayacaktır.” Hâlihazırda organize olamayan işçileri düzenleyici bir otorite olarak standart zamanı koymak, Waldo’ya göre yetkililerin zorunlu olduğu bir durumdu.

Waldo’nun  gerekçeleri sadece başkalarının iyiliği için olmayabilir. Öncelikle Yale Zaman Gözlemevi’ndeki müdürlüğü için maaş alıyordu. Sonra 1880 yılında, Yale Winchester Rasathanesi’nde, saatleri puanlayarak ve testederek standart bir zaman düşüncesini yaymak üzere  tasarlanan Horoloji Bürosu’nu kurmuştu. Kurumsal müşteriler, muayene için saatlerini oraya göndermeye teşvik ediliyor, bunun için de hatırı sayılır bir ücret ödüyorlardı. Nihayet 1882 yılında Standart Zaman Şirketi’ni kurdu. Bu, ev ve işyerlerine yine ücret karşılığında telgrafla doğru zaman sinyalleri gönderen bir anonim şirketiydi.

1883 yılında, büyük ölçüde Langley ve Waldo  kampanyalarının bir sonucu olarak, demiryolları bugün ABD’de kullanılan dört zaman dilimini oluşturmuştur. 1918 yılında federal hükümet dört saat dilimini yasallaştırarak ABD’deki zaman standardizasyonunu tamamlamıştır.

SAAT ZAMANININ ÜSTÜNLÜKLERİNİ PAZARLAMAK

Langley, Waldo ve rakiplerinin sunduğu zaman hizmetleri “ana” saatleri, arada mesafe bulunan “tabi” ya da “kontrol edilen” saatlerebağlayan senkronize edilmiş sistemler sunmuştur. Yeni sistem yayıldıkça yerel saatlerinsayısı da artmıştı. Ana saatin zamanına bağlanabilecek saatlerin getirileri önce büyük kuruluşlara, sonra da daha ufaklara yayılmıştı. Kısa bir süre sonra ise, saatler halka kitlesel olarak pazarlanmaya başladı. Langley ve Waldo “zamanı” satarken, saat şirketleri de saatleri aktif biçimde pazarlayarak kendi işlerini büyütüyorlardı.


Waldo’nun önderliğini devralan, saat şirketlerinin başlıca pazarlama stratejileri bizzat saat zamanının sağlamlığını -doğasındaki üstünlüğünü- desteklemek oldu. Reklam kampanyaları dakikliğin ahlaki erdemlerini pazarladı. Örneğin, Electric Signal Saat Şirketi’nin 1891 tarihli kataloğu, belli aralıklarla zil çalmak üzere kurulan (şimdilerde okullarda yaygın olarak kullanılan saate-bağlı ziller gibi) programlı saatlerin reklamını yapıyordu: “Eğer başarılı olmak isteyen kişinin diğer bütün erdemlerden daha fazla geliştirmesi gereken bir erdem varsa o da dakikliktir; kaçınması gereken bir hata varsa o da geç kalmaktır.” Katalogdaki iddiaya göre şirketin –çarpıcı biçimde Autocrat adı verilen- en iyi modeli “askeri bir kesinliğe sahiptir ve pratikliği, çabukluğu ve kesinliği öğretir. Bu sistemi kullanan bir okul, ofis ya dafabrikada ne unutkan bir görevlinin ne de birilerinin saatinin kaprisini çekmeye gerek kalır, çünkü ofis saati artık kurum için standart zamanı göstermektedir.” Broşürdeki açıklamaya göre Autocrat yalnızca zamanı standartlaştırmakla kalmıyor, şeflere disiplinlerini kendi görüşalanlarının ötesine doğru genişletmek için bir araç da sunuyordu. “Başıboş ve geç kalmayı adet edinmiş kişileri kökten değiştirir” diye belirtiyordu, “çünkü bu sinyallerden kaçış yoktur. Sinyaller, ofisindeki standart saataracılığıyla konuşan yöneticinin sesidir.”
 
Rakip Blodgett Saat Şirketi de benzer bir satış yaklaşımı benimsedi: 1896 yılındaki broşürlerini “Düzen, dakiklik ve sistemli olma; gençlerin zihnine işlenmesi gereken temel prensiplerdir” iddiasıyla bastı. “Bu prensiplerin bir okulda örneklenebilmesinin hiçbir yolu bu saat kadar etkili değildir.” Broşür iddialarını Massachusetts’teki bir lisenin müdüründen gelen bir referans mektubunu yayınlayarak noktalıyordu. Müdür şunları söylüyordu: “Okuldaki hiçbir asistan çabukluk ve sadakatkonularında Blodgett saatinin önüne geçemiyor... Okulu için değerli (aynı zamanda öncelikli de demeliyim) bir asistan arayan bütün okul müdürlerine tereddütsüz öneririm.”

1880’lerde Willard Bundy adında NewYorklu bir kuyumcu ile Alexander Dey adlı İskoç bir doktor ve matematikçi birbirlerinden bağımsız olarak, işçilerin kesin biçimde işe giriş ve çıkış yapmasını -diğer bir deyişle saat basmasını- sağlayacak zaman kaydetme sistemleri geliştirmişlerdi. 1907 yılı itibarıyla, neredeyse bütün öncü zaman kartı basma sistemleri International Time Recording Company olarak bilinen, sonraları IBM olan şirket tarafından satın alınmıştır. O’Malley onların da ürünlerini dakikliğin erdemine başvurarak pazarladığını anlatır. International Time Recording Company’nin 1914 broşürü,“saatlerin para tasarrufu yapacağını, disiplin uygulayacağını ve verimli zamana katkı sağlayacağını” iddia eder. Aynı zamanda “kaydedilen zaman, zamanın değerini bireylerin kafasına sokarak dakikliği teşvik eder.” Bu cihazların fabrikanın karakterini geliştirdiği öne sürülür. “Bir tesisin disiplini için” diye devam eder bir başka broşür, “ya da o tesisin pürüzsüz ve kârlı çalışması için; düzensiz görünüşlü, işe geç gelip fırsat buldukça kaytaran bir insan grubundan daha felaket bir şey yoktur.” Yeni zaman kaydediciler “bu istenmeyenlerin ayıklanmasına” yardım sözü veriyordu. 

İnsanları “gözetlemek” (watch) çift anlamlı popüler bir deyim haline geldi.
Saatçiler bu terimin en büyük destekçileriydi. Örneğin, Waterbury Saat Şirketi için hazırlanan 1887 tarihli bir kitapçığın kapağında şöyle yazıyordu: “İşçi Dikkat: Bu zamanlarda herkesi gözetlemek bir gereklilik haline geldi. Bunun nasıl yapılacağı üzerine eksiksiz talimatlar için bu kitabı okuyun.” Kitapçığın son sayfası, eli bir adamın omzunda duran bir polisi gösteriyordu. İkincisi şöyle diyordu: “Beni gözetlemenize gerek yok Polis Bey, çünkü dünyanın en iyi saatine sahibim - WATERBURY.”
Yeni sanayi toplumunun ahlak bekçileri saat zamanının erdemlerine ikna olmuşlardı ve kendi seslerini onun tanıtımı için kullanmaya her zamankinden daha fazla gönüllülerdi. Geç kalan kişi sosyal açıdan aşağıda ve bazı durumlarda ahlaki olarak yetersiz kabul ediliyordu.

Dakik davranışın aciliyeti okul kitaplarında, özellikle baskıcı propagandalarla servis edilmiştir. Örneğin, 1881’de, McGuffey’s Readers’ın bir beşinci sınıf dersi şu senaryo ilebaşlıyordu: “Bir tren demiryolu üzerinde neredeyse yıldırım hızıyla ilerliyordu. Kondüktör geç kalmıştı ama virajı güvenli biçimde geçmeyi umuyordu... Bir anda çarpışma meydana geldi: Bir çığlık, bir şok ve elli kadar ruh sonsuzluğa kavuştu. Tüm bunlar, bir mühendis geç kaldığı içindi.” Ders, temsilcisi ödeme yapmakta geciktiği için başarısız olan bir firmayı ve bağışlandığı haberini taşıyan ulak beş dakika kadar geciktiği için idam edilen masum bir adamı anlatarak devam ediyordu. Büyük finalde, dersin iddiasına göre “Napolyon, St.Helena’da bir mahkum olarak ölmüştü, çünkü generallerinden biri geç kalmıştı.” (Keşke Napolyon’un generalinde birkaç tane McGuffey’s Reader olabilseydi, diyor MichaelO’Malley.) Ders şöyle sona eriyordu: “Bu hayatta da sürekli böyledir. En iyi planlar, en önemli işler, insanların serveti, onuru, mutluluğu, hatta hayatın kendisi her gün feda edilir; çünkü birileri geç kalmıştır.”

Dakiklik özelliği başarı ve kazançla özdeşleştirilir hale geldi. Saat zamanıyla yaşamak, gelişmekte olan yeni bir sınıfın karakteristik özelliklerinden biri olmuştu. Bir saat sahibi olmak kardeşliğe girişi simgelemeye başlamıştı. Tarihçi John Cawelti, HoratioAlger’in hikâyelerinde kahramanın orta sınıfa ait olduğunu gösteren iki hayati olaydan ilkinin iyibir takım elbiseye sahip olması, ikincisinin de iyibir saat satın alması olduğuna dikkat çeker.“Yeni saat” diye açıklar Cawelti, “daha yüksekbir pozisyona ulaşmasını imler ve dakikliğiyle zamana duyduğu saygının bir işaretidir.” Saatler öylesine değerli statü sembolleri haline gelmiştir ki, daha yoksul bazı Amerikalılar “saat kulüpleri” oluşturmuştur. Bunlar aslında yeni bir saat satın alınması için her katılımcının haftalık ücret ödediği saat piyangolarıydı. Haftanın sonunda ödülü eve kimin götüreceğini belirlemek için çöp çekerlerdi. Kişinin saatinin bakımını uygun şekilde yapması bile bir karakter işareti olarakgörülüyordu. Yükselişte olan genç bir adam,“gerçek saat kurucu” deyimiyle anılıyordu. Saat kimliği kuruyor ve kişinin sosyal statüsünü ilan ediyordu.

FREDERICK TAYLOR’UN VERİMLİLİK MÜHENDİSLİĞİ

Saat zamanına duyulan tutku Frederick Taylor ve onun “verimlilik mühendisliği” sistemi ile doruk noktasına ulaşmıştı. “Bilimsel yönetim”in babası olarak bilinen Taylor, saati fabrika yönetiminin yeni Kutsal Kase’sine ulaşmak için yapılacak bir haçlı seferinin içine dahil etti: Mutlak verimlilik. Bilimsel yönetim hareketinin ilginç bir buluşu, Taylor’un ilk müritlerinden Frank B. Gilbreth’in parlak fikri olan “eylem ve zaman çalışmaları”dır. Bu teknik, bir şirketin işlerini bileşenlerine ayırmak ve her bir bedensel hareket için standart bir sürebelirlemek gibi ikili bir amacı gerçekleştirmek üzere, bir işçinin her hareketini filme almayı içeriyordu. Saliselerine kadar hesaplanan bu optimal süreler neredeyse her görev için oluşturulmuştu. Bu süreçte, Jeremy Rifkin’in de anlattığı üzere: Makine terminolojisi kullanılarak çeşitli hareketlere standart isimler atanıyordu. Örneğin, “temas kavrama” bir nesneyi parmak uçlarıyla tutup kaldırmaya deniyordu. “Yumruk kavrama”da başparmaklar diğerparmakları destekliyordu. “Sargı kavrama”, kişinin elini bir nesnenin etrafına sarması anlamına geliyordu... Görev bir kalemi kaldırmayı gerektiriyorsa, aşağıdaki biçimde tarif edilecekti: boş nakil, yumruk kavrama ve yüklü nakil.
Optimum standartlar oluşturulduktan sonra her çalışanın her hareketinin süreleri tutuluyordu. Fabrika sahipleri daha sonra “lüzumsuz” -konuşma, esneme, başını kaşımaya da herhangi bir “fazladan” davranış gibi-hareketleri, eldeki üretime doğrudan etki eden hareketlerden ayıracaktı. Bu ölçümlerin kesinliği en sonunda dakikanın on binde biri oranında kusursuzlaştırılmıştı. Taylor bu bilimsel mühendislik yönteminin, bütünsel bir nesnellikle uygulandığında, her meslek için mükemmel akışkanlıkta bir “standart zaman” yaratacağına inanıyordu. Taylor’un tekniği daha sonra fabrikanın tamamına uygulanmıştır. Her işin minimal standartlarını oluşturduktan sonra, süreçteki her bir aşama merkez ofiste bulunan ana saatin düzenlemesi altında ardışık adımlarla birbirine bağlanıyordu. İşçiler bir işe başlayıp onu tamamladığında, kartları ikincil bir “yardımcı” saat tarafından zımbalanıyordu. Bu kartlar, kullanılan sürenin resmi standartla karşılaştırıldığı merkezi planlama ofisindeki bir “zaman memuru”na gidiyordu.

Zaman ve hareket çalışmaları neredeyse her çalışma ortamında uygulanmıştır. En küçük görevlerde bile standartlaştırılmış zaman hedeflenmiştir. Örneğin, Amerikan Sistemler ve Prosedürler Derneği’nden bir zaman çizelgesi aşağıdakilere benzer faaliyetler için hedeflenen zamanlar önermektedir: dosya çekmecesini açma ve kapama, seçim yok = .04 saniye;
ortaçekmeceyi açma = .026 saniye; orta çekmeceyi kapama = .027 saniye; yan çekmeceyi kapama =.015 saniye; sandalyeden kalkma = .033 saniye; sandalyeye oturma = .033 saniye; dönersandalyeye gitme = .009 saniye; sandalyeyi bitişik masa veya dosyaya götürme (en fazla dört metre) = .050 saniye.
Taylorizm, verimliliğin değerini ve saat zamanının önemini yeni boyutlara taşımıştır. Ekonomist Harry Braverman, Taylor ve öğrencilerinin çalışmalarının “Federalist Yazılardan bu yana Amerika’nın Batı düşüncesine yaptığı en uzun soluklu katkı” olduğunu iddia etmiştir. Rifkin’e göre “Yeni kadın ve erkek nesneleştirilmeli, nicelleştirilmelive saat mekanizması ile mekaniğe ait dilde yeniden tanımlanmalıdır... Her şeyden önce de, yaşamları ve zamanları saatin düzenine, planlamanın önkoşullarına ve verimliliğin buyruklarına uymalıdır.” Zaman geçtikte bizzat kronometre Taylorculuğun simgesi haline gelmiştir. Bu da er ya da geç Tiktakadam’ın düşmanlarını harekete geçirecektir.
...

Zamanı nasıl tanımladığımız ya da ölçtüğümüz neredeyse dinsel bir meseledir. Ve insanlar dinsel olanı kolayca değiştiremezler..."

BONUS 
https://www.bbc.com/future/article/20200306-how-to-live-without-time

Posted in | 0 yorum